e

Lojistikte her 1 puanlık iyileşme ihracatı %0,77 artırıyor
TİM Başkanı Mustafa Gültepe, Türkiye’nin lojistik performansında her 1 puanlık iyileşmenin ihracatı %0,77 artırdığını belirterek en kritik sorunun liman ve sınır kapılarındaki uzun beklemeler olduğunu söyledi. Gültepe, ilk 30 LPI hedefi için de üç acil adımı sıraladı: veri kalitesinin artırılması, gümrüklerin dijitalleşmesi ve altyapının entegre hale getirilmesi.




timTürkiye'nin son yıllarda artan dış ticaret hacmi, lojistik altyapı üzerindeki baskıyı daha görünür hale getirirken, ihracatçıların rekabet gücünü belirleyen en kritik unsur olarak “hız ve akıcılık” öne çıkıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe, özellikle limanlarda ve sınır kapılarında yaşanan bekleme sürelerinin ihracat performansını doğrudan zayıflattığını belirterek, “Bugün ihracatçımızın en fazla zorlandığı konu bu beklemeler. Süreçler yavaşladıkça teslimat güvenilirliği bozuluyor, maliyetler artıyor” dedi. Gültepe’ye göre Türkiye’nin Lojistik Performans Endeksi’nde ilk 30’a girme hedefi için veri kalitesinin artırılması, gümrük süreçlerinin tam dijitalleşme ile hızlandırılması ve demiryolu–denizyolu entegrasyonunun güçlendirilmesi şart.
 
ASYA’YA GÖRE %60 DAHA PAHALI ÜRETİM REKABETÇİLİĞİ ZORLUYOR 
2024’te 262 milyar dolar ihracat gerçekleştirildi. Türkiye’nin son yıllardaki ihracat performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ivmenin sürdürülebilirliği açısından hangi riskler öne çıkıyor?
 
Üretim ve ihracat açısından son üç yıl hayli zor geçti. 2023’te küresel talepteki daralma nedeniyle istediğimiz oranda ihracat artışı elde edememiştik. 2024 ve 2025’te ise rekabetçiliğimizin zayıflamasının olumsuz yansımalarını fazlasıyla hissettik. 
En büyük sorun, üretim maliyetlerimizin dünya ortalamasının çok üstüne çıkması. Enflasyonla mücadele kapsamında uygulanan “düşük kur-yüksek faiz” politikası nedeniyle dünyanın en pahalı ülkelerinden biri haline geldik. Üretim maliyetlerinde dolar bazında Asya’daki rakiplerimize göre yüzde 60-65, Doğu Avrupa’daki ülkelere göre yüzde 15-20 daha pahalıyız. Özellikle emek yoğun sektörlerde fiyat rekabeti ciddi biçimde hissediliyor. Bu nedenle ihracatımızda son üç yıldır çok sınırlı bir artış elde edebiliyoruz.  
2024’te mal ihracatımızı yüzde 2,4 artışla 261,8 milyar dolara, hizmet ihracatımızı yüzde 11 artışla 117,2 milyar dolara yükseltmiştik. Her iki alanda da tarihsel olarak en yüksek yıllık değerleri yakaladık. 2025’te de ihracatımızda sınırlı artış devam ediyor. Yılı 270 milyar dolar civarında bir ihracatla tamamlayacağımızı söyleyebiliriz.
2026’ya baktığımızda jeopolitik riskler, ticaret savaşları ve korumacılık önlemleri ihracatı zorlayacak gibi görünüyor. Bu nedenle yeniden rekabetçi üretim koşullarına dönmemiz kritik önem taşıyor. Rekabetçilikle ilgili sorunların aşılması durumunda OVP’de 2026 için öngörülen 282 milyar dolarlık hedefin de üzerine rahatlıkla çıkabiliriz. 
 
Lojistik Performans Endeksi’nde ilk 30’a girme hedefi kapsamında, Türkiye’nin kısa vadede atması gereken en kritik üç adım nedir?
 
Türkiye’nin Lojistik Performans Endeksi’nde ilk 30’a girebilmesi için kısa vadede yapması gereken en kritik üç adım bence oldukça net. Öncelikle, elimizdeki verilerin kalitesini artırmamız gerekiyor. Dünya Bankası’nın LPI anketlerine Türkiye’den katılımın düşük olması, aslında gerçek performansımızın tam olarak görünmemesine yol açıyor. Bu yüzden hem lojistik STK’larının hem de ilgili kamu kurumlarının birlikte hareket ederek anketlere katılımı teşvik etmesi çok önemli. Yurt dışındaki iş ortaklarımızın da Türkiye’nin doğru değerlendirilmesi için bilgilendirilmesi gerekiyor. 
İkinci adım, gümrük ve sınır işlemlerini hızlandırmak ve mümkün olduğunca dijitalleştirmek. Bugün hâlâ fiziki kontrollerin yoğun olması, bürokrasinin fazlalığı ve uzun bekleme süreleri maliyetleri artırıyor ve doğal olarak “Gümrükler” alt endeksinde puanımızı aşağı çekiyor. Tamamen kağıtsız işlem yapabilen bir sisteme geçmek, Tek Pencere Sistemi’ni daha kapsayıcı hale getirmek ve liman topluluk sistemlerini birbirine entegre etmek bu noktada büyük fark yaratır.
Üçüncü kritik konu ise altyapının entegre hale getirilmesi. Türkiye’de taşımacılık büyük ölçüde karayoluna dayanıyor. Bu nedenle demiryolu ve denizyolu entegrasyonu istenen seviyede değil. Limanların ve OSB’lerin demiryolu ağına bağlanması, iltisak hatlarının hızla tamamlanması ve kombine taşımacılık yönetmeliğinin etkin uygulanması, hem altyapı hem de maliyet rekabeti açısından kısa sürede güçlü bir iyileşme sağlar.
 
Lojistik performansındaki her 1 puanlık iyileşmenin ihracatı %0,77 artırdığını belirttiniz. Bugün Türkiye ihracatının önündeki en büyük lojistik engel sizce hangisi?
 
Bugün en çok zorlandığımız lojistik konu, limanlarda ve sınır kapılarında yaşanan beklemeler. Bu bekleme süreleri uzadıkça hem süreçler yavaşlıyor hem de teslimatların güvenilirliği olumsuz etkileniyor. Özellikle denizyolunda geri dönüş sürelerinin uzaması ve dış ticaret işlemlerindeki yoğunluk, ihracatçının hızını kesen temel başlıklar arasında.
Bu yüzden gümrük süreçlerinin daha dijital ve daha entegre bir yapıya geçmesi, hem maliyetleri azaltır hem de firmaların rekabet gücünü güçlendirir. Kısacası, akıcı ve hızlı işleyen bir gümrük-lojistik sistemi ihracatın önünü ciddi şekilde açar. 
 
‘HALA BÜYÜK ÖLÇÜDE KARAYOLUNA BAĞIMLIYIZ’ 
İhracat yüklerinin %74’ünün denizyolu ile taşındığı mevcut tabloda, taşıma modlarının çeşitlendirilmesi için hangi yapısal veya mevzuatsal adımların atılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
 
Taşıma modlarını çeşitlendirmek için atılması gereken en önemli adım, demiryolunu güçlendirecek altyapı ve mevzuat düzenlemelerine hız vermek. Bugün hâlâ büyük ölçüde karayoluna bağımlıyız. Oysa limanlar, lojistik merkezler ve OSB’ler demiryoluna daha güçlü bağlandığında intermodal taşımacılık çok daha kolay işler hale geliyor. Bu bağlantıların tamamlanması ve kapasite eksiklerinin giderilmesi, yükün doğal olarak farklı modlara dağılmasını sağlar. 
Bunun yanında, gümrük süreçlerinin tüm taşıma modlarını kapsayacak şekilde tamamen dijitalleşmesi ve tek pencere sisteminin her alanda etkin kullanılması, firmaların modlar arasında geçiş yapmasını ciddi ölçüde kolaylaştırır. Ro-Ro hatlarının desteklenmesi, yeni alternatif koridorların devreye alınması da karayolundaki yoğunluğu azaltarak dengeli bir taşımacılık yapısı oluşturur.
Ayrıca AB’nin intermodal taşımacılık kurallarıyla uyumlu düzenlemelerinin hızlanması, hukuki çerçevenin modernize edilmesi ve demiryoluna yük kaydırmayı teşvik eden politikalar, performansı maliyet dışında da yukarı çekecektir. Bu adımlar bir araya geldiğinde, Türkiye’nin lojistik ekosistemi çok daha rekabetçi hale gelir. İhracatta hem maliyet hem hız avantajı sağlanır. 
 
Demiryolunun ihracattaki payı yalnızca %1 seviyesinde. Bu oranı artırmak için TİM’in kamu ile birlikte yürüttüğü öncelikli çalışmalar nelerdir?
 
TİM olarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile çok yakın bir çalışma içerisindeyiz. Bakanlığın Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından yürütülen intermodal taşımacılık çalışmalarına biz de aktif olarak katkı veriyoruz. Bu çerçevede, “Türk Demiryolu Sektöründe Intermodal Hizmetlerin Güçlendirilmesi” projesinde yer alıyor ve beş ana yük koridorunun (Orta Koridor, Van Gölü, Samsun-Mersin, Ağır Yük ve İzmir Hattı) detaylı analizlerinde görev alıyoruz. Bu analizlerle, ihracat açısından en fazla faydayı sağlayacak koridorların doğru şekilde önceliklendirilmesi amaçlanıyor. 
Aynı zamanda, demiryolunda kapasitenin nasıl artırılabileceğine yönelik dijital modelleme çalışmalarına da destek veriyoruz. Böylece hem hatların verimli kullanılması hem de ihracatçıların demiryolu alternatifine daha kolay yönelmesi için somut adımlar atılmış oluyor.
 
‘LOJİSTİK YÜKÜMÜZ 11 YILDA YÜZDE 54 ARTTI’ 
THY ve DHL Express ile yapılan indirimli sevkiyat protokolü özellikle KOBİ ihracatçılarını güçlendirmeyi hedefliyor. Bu iş birliğinin Türkiye’nin toplam ihracat hacmine nasıl bir katkı sağlayacağını öngörüyorsunuz?
 
Bugün ürünü alıcıya, en hızlı, en güvenilir ve en uygun maliyetle ulaştırabilmek rekabette önemli bir avantaj unsuru olarak öne çıkıyor. Özellikle raf ömrü kısa ürünlerde hızın ne kadar belirleyici olduğunu ihracatçılar çok iyi biliyor. Uzak pazarlara giderken de hava kargo çoğu zaman tek seçenek haline geliyor. Bu nedenle hem hız hem maliyet, firmalarımız için büyük önem taşıyor.
Tam da bu noktada iki önemli iş ortağıyla iş birliği içindeyiz. Türk Hava Yolları ile bugüne kadar altı kez protokol imzaladık. Son olarak da DHL Express Türkiye ile KOBİ’lerimizi özellikle güçlendirecek yeni bir indirimli sevkiyat ile iş birliğini devreye aldık. Çünkü biliyoruz ki ürünü bir gün daha erken teslim eden, pazarda ciddi bir avantaj elde ediyor.
Türkiye’nin ihracat tonajı 2014’te 99 milyon tondan 2024’te 153 milyon tona çıktı. Yani lojistik yükümüz 11 yılda yüzde 54 arttı. Bu artış, hızlı ve uygun maliyetli hava kargonun ihracatçılar için ne kadar hayati hale geldiğini de açıkça gösteriyor. Protokollerle hem bu yükü daha verimli yönetiyoruz hem de ihracat hacminin büyümesine katkı sunuyoruz. 
 
Mevcut lojistik altyapısı ihracatta orta vadeli hedeflerde öngörülen lojistik yükü taşıyabilecek kapasitede mi? Eksiklik gördüğünüz kritik alanlar neler?
 
Türkiye’nin lojistik altyapısı son yıllarda gerçekten önemli bir ivme kazandı ve bugün geldiğimiz noktada ihracattaki büyümeyi taşıyabilecek güçlü bir alt yapımız var. Coğrafi konumumuz da bize ciddi bir avantaj sağlıyor. Bu anlamda elimiz güçlü. Ancak 2028’de hedeflediğimiz 308,5 milyar dolarlık ihracat seviyesine sağlıklı bir şekilde ulaşmak için bazı alanlarda hızlanmamız gerektiği de açık.
En kritik ihtiyaçlardan biri, limanların demiryolu ile daha güçlü bağlanması. Bu entegrasyon tamamlandığında hem iç taşımada hem dış ticarette çok daha verimli bir yapı ortaya çıkıyor. Sınır kapıları da diğer önemli alanlardan biri. Bazen karşı ülkelerden kaynaklanan yavaşlıklar yaşanabiliyor. Ticaret Bakanlığımız bu sorunları çözmek için muhatap ülkelerle düzenli temaslarını sürdürüyor.
Gümrük süreçlerinde dijitalleşmenin derinleşmesi, kurumlar arasındaki veri akışının hızlanması ve süreçlerin daha akıcı hale gelmesi ise ihracatçının sahada en çok fark edeceği iyileştirmeler arasında. Bu adımlar atıldıkça Türkiye’nin lojistik altyapısının hem hedeflenen büyümeyi rahatlıkla taşıyacağına hem de daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşacağına inanıyoruz.
 
TÜRKİYE, AB’NİN 150 EURO SINIRINDA MUAFİYET İÇİN MASADA
 
TİM Başkanı Mustafa Gültepe, AB’nin 150 euro altı e-ticaret gönderilerinde gümrük muafiyetini kaldırma planının Türkiye açısından ciddi riskler barındırdığını belirterek, Türkiye’nin bu düzenlemeden muaf tutulması için yürütülen diplomatik temasların sürdüğünü açıkladı. Gültepe, söz konusu düzenlemenin aslında Çin’den gelen yoğun ve kontrolsüz küçük paket akışını sınırlamaya yönelik bir adım olarak ortaya çıktığını ancak kararın mevcut haliyle Türkiye’yi de kapsaması nedeniyle özellikle tekstil, hazır giyim ve KOBİ ağırlıklı e-ihracat için olumsuz sonuçlar doğurabileceğini vurguladı.
Gültepe, bugün e-ihracatın Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 2,5’ine karşılık geldiğini ve 6,5 milyar dolarlık bir hacme ulaştığını hatırlatarak, “Bu hacmin büyük bölümü AB pazarına yapılıyor. Öte yandan yabancı tüketicilerin Türk e-ticaret platformlarından yaptığı harcamaların toplam içindeki payının yalnızca yüzde 6,2 olması, sektörün hâlen dış pazarda ölçeklenmeye ihtiyaç duyduğunu gösteriyor” dedi. Bu nedenle planlanan düzenlemenin büyüme aşamasındaki Türk KOBİ’lerini doğrudan etkileyebileceğini ifade etti.
Türkiye’nin bu karardan muaf tutulması gerektiğini AB tarafına hem teknik hem diplomatik kanallardan güçlü şekilde ilettiklerini belirten Gültepe, Gümrük Birliği ortaklığı, tedarik zinciri entegrasyonu ve AB ile ekonomik karşılıklılık çerçevesinde Türkiye’nin Çin ile aynı kategoriye konulmaması gerektiğini açık şekilde ortaya koyduklarını söyledi. Gültepe, görüşmelerde Türk KOBİ’lerinin karşılaşacağı maliyet baskısını somut verilerle anlattıklarını dile getirdi.
TİM Başkanı, muafiyet sağlanamaması ihtimaline karşı alternatif senaryolar üzerinde de çalıştıklarını belirterek, AB’ye yönelik e-ihracat desteklerinin güçlendirilmesi, lojistik maliyetlerini azaltacak mekanizmaların devreye alınması ve KOBİ’lere ilave koruyucu tedbirlerin bu senaryolar arasında yer aldığını ifade etti. Mustafa Gültepe, “Süreci hem diplomatik hem teknik düzeyde çok yakından takip ediyor, Türkiye’nin haklı talebini en güçlü şekilde savunmaya devam ediyoruz” dedi.
 



SEKTÖRLER VE LOJİSTİK

  • Otomotiv
  • Enerji
  • Gıda
  • Akaryakıt
  • Tekstil
  • Kimya
  • İnşaat
  • Lastik
  • İhracat