e
Banner


DÜNYACA ÜNLÜ İSKENDER LAHDİ NASIL TAŞINDI?
Rolü sadece ekonomiyle sınırlı olmayan lojistik, saklı kalan tarihlerin gün yüzüne çıkarılmasında da vazgeçilmez bir aktör. Buna en önemli örnekler ise, Arkeoloji Müzesi’nin temelinin atılmasına vesile olan İskender Lahdi’nin Lübnan’dan ve dünyada en ağır eserler arasında yer alan Sidamara Lahdi’nin Konya’dan İstanbul’a taşınması. 




iskender_lahdiİstanbul’da tarih denince akla ilk İstanbul Arkeoloji Müzeleri geliyor. Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne miras kalana İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Arkaik Dönem'den Roma Dönemi'ne Antik Çağ heykellerini, Sidon Kral Nekropolü'nden gelen İskender Lahdi, Ağlayan Kadınlar Lahdi, Tabnit Lahdi gibi dünyaca ünlü milyonlarca eşsiz esere ev sahipliği yapıyor. Eşsiz ve tonlarca ağırlıktaki bu eserler değerleri kadar, nereden getirildikleri, nasıl getirildikleri, bir yere gönderilirken nasıl taşındıklarıyla da merak uyandırıyor. Örneğin, 27 ton ağırlığıyla müzedeki en ağır eser olan Sidamara Lahdi’nin demiryolu ile taşınması, dünyaca ünlü İskender Lahdi’nin denizyolu ile Lübnan’dan İstanbul’a getirilmesi ya da bugün birçok eserin hava kargo ile yurtdışına sergilenmek üzere gönderilmesi gibi… İşte tüm bu merak edilen süreçleri İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Zeynep Sevim Kızıltan UTA Lojistik’e anlattı. 
 
Öncelikle İstanbul Arkeoloji Müzesi hakkında bilgi verir misiniz? 
 
Tarihteki adı Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk müzesidir. Tarihin iz bırakmış uygarlıklardan kalan eserlere ev sahipliği yapan müzemiz, müze binası olarak tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Ayrıca Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olarak üç müzeden oluşur. 1887-1888 yıllarında, dönemin en önemli keşfi kabul edilen Sidon (Sayda, Lübnan) Kral Nekropolü Kazılarında bulunup İstanbul’a getirilen eserlerin sergilenebileceği bir müze binasına ihtiyaç duyulmuştur. Müze Müdürü Osman Hamdi Bey tarafından, mimar Alexandre Vallaury’e müze bina projesi yaptırılarak inşa edilen yapıya daha sonra 1903 ve 1907 yıllarında sol ve sağ kanadın eklenmesi ile bugünkü Ana Müze Binası olmuştur.
Müze kompleksi içerisindeki en eski yapı Çinili Köşk'tür. Selçuklu etkisinde yapılmış Osmanlı sivil mimarisinin İstanbul’daki tek örneği olan yapı, Fatih Sultan Mehmet dönemini anlatan kayıtlara göre 1472 yılında inşa edilmiştir. Şu anda Osmanlı çini ve seramik örneklerinin sergilendiği Çinili Köşk Müzesi; ayrıca Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'da yaptırdığı sivil mimari örneklerinin en eskisidir. 
Eski Şark Eserleri Müzesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk Güzel Sanatlar Akademisi olarak inşa edilmiştir. Osman Hamdi Bey tarafından 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi bu yapı, sonradan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin temellerini oluşturmuştur. Müze koleksiyonları arasında; Anadolu ve Mezopotamya'nın Yunan öncesi, Mısır ve Arap Yarımadası'nın İslam öncesi çağlarına ait eserler bulunmaktadır. Arami yazıtlı güneş saati, Mısır Mumyaları, Adap Kralı Lugal Dalu’nun Heykeli ve Kadeş Antlaşması eserleriyle öne çıkar.
Diğer müzemiz ise; İstanbul'daki neo-klasik mimarinin en güzel ve görkemli örneklerinden biri olan Arkeoloji Müzesi’dir. Ana Bina’nın sergi salonlarında bulunan eserler kronolojik ve tematik olarak sergilenmiştir. Bu eserler arasında Sidon Kral Nekropolü Kazısı buluntularından Ağlayan Kadınlar Lahdi, İskender Lahdi, Satrap Lahdi, Tabnit Lahdi, Lykia Lahdi; Arkaik Çağ-Roma Çağı arasına tarihlenen, Didim-Milet Kutsal Yolu’nun Brankhit Heykelleri, kore ve kuros (genç kız ve erkek) heykelleri, Halikarnasos Mausoleumu’na ait Aslan Heykeli; ünlü Bergama Zeus Sunağı’na ait Afrodit başı, Büyük İskender portresi, Roma Devri’nin üç büyük mermer kenti Aphrodisias, Ephesos ve Miletos’ta bulunan heykeltıraşlık eserleri, Doğu Akdeniz’in tüm bölgelerinde bulunmuş Roma İmparatorluk Çağı heykel sanatının örnekleri yer alıyor. Ayrıca ana müze binasının bitişiğindeki Ek Bina yapısında “İstanbul’un Çevre Kültürleri: Thrakia-Bithynia ve Bizans”, “Çağlar Boyu İstanbul”. “Anadolu ve Troia Kültürleri”. “Anadolu’nun Çevre Kültürleri: Suriye, Filistin, Kıbrıs” adlı sergi salonları vardır.
 
BİR MİLYON ESER VAR 
 
Müzede bulunan eserler hangi yollarla nerelerden getirildi? 
 
Arkeoloji Müzesi’nin koleksiyonunda çeşitli kültürlere ait bir milyonu aşkın eser bulunmakta. Bu eserlerin bir kısmı Osmanlı İmparatorluk sınırları içindeki resmi, gayri resmi, kazı ve araştırmalar sonucunda müzeye gönderilen eserlerden oluşmaktadır. Anadolu ve Mezopotamya'nın Yunan öncesi, Mısır ve Arap Yarımadası'nın İslam öncesi çağlarından, Suriye ve Filistin’in de bulunduğu birçok bölgeden çıkarılan tüm eserler o dönemki adıyla Müze-i Hümayun’da (İmparatorluk Müzesi) toplanmıştır. Yine Cumhuriyet’ten itibaren de İstanbul ve çevresinde yapılan bilimsel kazılarda bulunan eserler ile son olarak Marmaray Projesi’nde çıkartılan eserler müzemize getirilmiştir. 
Bugün ise müzemize eserler satın alma, bağış, kazı ve müsadere yoluyla gelmektedir. Bu eserlerin taşınması da çeşitli güvenlik önlemleri alınarak karayoluyla yapılmaktadır. Müzemizden yurtdışına, yurtdışından müzemize eserler gelmektedir. Bu eserlerin taşınması ise, profesyonel sanat eserleri taşımacılığı yapan, Uluslararası Sergi ve Güzel Sanatlar Taşımacılığı Konvansiyonu’na (International Convention of Exhibition and Fine Art Transportation- ICEFAT) üye firmalar tarafından gerçekleştirilmektedir. 
 
Eserlerin taşınmasında nasıl bir yol izleniyor? 
 
Eserlerin taşınması sırasında öncelikli olan, lojistik firmanın yaptığı envanter çalışmasıdır. Bu envanter çalışmasıyla belirlenen eserlerin, paketleme ve nakil işlemleriyle ilgili bir program hazırlanır ve sunulur. Hazırlanan program çerçevesinde, müze uzmanları ve ilgili firmanın yetkilileri denetiminde eserler paketlenip, sandıklanır. Sandıklar mühürlendikten sonra nakle hazır hale getirilir. Ayrıca ağır olan eserlerde de ağırlık, yük hesaplaması yapılmaktadır. Bütün bu işlemlerden sonra paketlenen eserlerin, özelliklerine göre belirlenmiş araçlarla, yine güvenlik görevlilerinin denetiminde nakil işlemleri tamamlanır. 
 
ESERLER HAVA KARGO İLE TAŞINIYOR 
 
Eserleri taşıyacak şirketleri nasıl belirliyorsunuz? 
 
Sergi yurtdışından talep edilmişse, lojistik firması talep eden kurum tarafından belirleniyor. Sergiyi biz düzenliyorsak lojistik firmasını yetkin firmalar arasında sanat eseri taşımacılığı konusunda yetkin firmalar arasında prosedürler yerine getirilerek seçilmektedir. Çalıştığımız şirketleri seçerken, önceden de belirttiğim gibi öncelikle bu şirketlerin Uluslararası Sergi ve Güzel Sanatlar Taşımacılığı Konvansiyonu’na üye olması koşulunu gözetiyoruz. Nakli yapılacak eserlerin tüm riskleri içeren sigorta işlemleri yapılıyor. Tüm eserlerin künye bilgilerini ve özelliklerini içeren fişleri hazırlanıyor. 
Örneğin 2010 yılında Paris’te düzenlenen bir sergi için müzemizden 3 ila 4 tonluk eserler gönderildi. Bu tür taşımalarda eserler teknik araç gereçler kullanılarak yerinde paketleniyor. Forkliftler ile müze dışına taşınıyor. Daha sonra yine vinçler yardımıyla araçlara yerleştiriliyor. Bugüne kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yurtdışında birçok sergi yapıldı. Örneğin Anadolu Medeniyetleri Sergimiz uzun yıllar yurtdışında (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa) gösterime sunuldu. Son olarak Kasım ayında Çin'de 2013'ün "Türk Yılı" ilan edilmesi nedeniyle “Anadolu Medeniyetleri: Neolitik Çağ'dan Osmanlı İmparatorluğu'na” sergisi, Shangai Müzesinde sanatseverlerle buluştu. Bu sergiye 121 eser gönderildi. Serginin nakil işlemleri Asya Nakliyat tarafından gerçekleştirildi. Eserler Asya Nakliyat çalışanları tarafından müze uzmanları denetiminde paketlendi, yapılan program çerçevesinde havaalanına ve Shangai’a nakledildi. Gümrük işlemleri yapıldıktan sonra oradan da Shangai Müzesi’ne yine uzman denetiminde Çin tarafının anlaştığı lojistik firması tarafından taşındı. 
Türkiye’de sanat eseri taşımacılığı yapan, Uluslararası Sergi ve Güzel Sanatlar Taşımacılığı Konvansiyonu’na üye ve bu alanda çok deneyimli olan Bergen Uluslararası Taşımacılık, Simurg Fine Art Lojistik ve Asya Nakliyat gibi firmalarla çalışılıyor. Eserlerimizi sergilenmek üzere yurtdışına gönderdiğimizde ise yine bu firmaların muadili olan firmalar tercih ediliyor. 
 
Müzede görev yaptığınız sürede özellikle taşıma ve lojistik süreçlerde yaşadığınız ilginç olaylardan söz eder misiniz? 
 
1986’dan beri bu müzede göre yapıyorum. Çok büyük organizasyonların içinde yer aldım. Hizmet aldığımız lojistik firmalarının profesyonelce çalışmaları sayesinde de bugüne kadar eser nakliyle ilgili her hangi bir sıkıntı yaşamadık. 
Ama etkileyici olaylara bir örnek vermek gerekirse, 2011 yılında güçlendirme, restorasyon ve teşhir yenileme çalışmaları kapsamında müzenin %50’lik kısmı kapatılınca, bu bölümlerde sergilenen ve depolarımızda korunan yaklaşık 100 bin eseri, 60 gün gibi kısıtlı bir sürede başka bir alana taşındı. Hizmet aldığımız firmanın elemanlarının gösterdiği özen, özveri, nakliyedeki titizliği bizi oldukça etkiledi. 
Yine 2011 yılında müzemizde gerçekleştirilen ve ağır arkeolojik eserlerden oluşan “İmparatorlar İstanbul’da” için  Aydın Afrodisias Müzesi’nden yaklaşık 3 tonu geçen mermer kabartmalı eserler sorunsuz olarak nakledildi. Bu eserlerin nakledilmesi sorumluluk isteyen bir işti. 
 
ULUSLARARASI NORMLARA 
UYULMASI GEREKİYOR 
 
Bu tür taşımalarda lojistiğin önemi nedir? Lojistik şirketlerine ne gibi görevler düşüyor? 
 
Lojistiğin en basit tanımı, bir ürünün ya da malzemenin ilk üretildiği yerden son kullanıldığı yere kadar kontrollü bir biçimde nakledilmesidir. Dolayısıyla bu sürecin her açıdan en sağlıklı şekilde yürütülmesi gerekir. Zamanın iyi kullanılması ve iyi planlama yapılması çok önemli. Her açıdan olduğu gibi sanat eseri taşımacılığında da sürecin böyle işlemesi gerekir. Ancak sanat eseri taşımacılığının çok daha farklı özellikleri var. Başlangıcından bitişine kadar olan sürecin çok dikkatli bir şekilde güncel teknolojinin de kullanılarak gerçekleştirilmesi gerekir. Bu anlamda, bu tür sanat eseri taşıyan lojistik firmalarının her şeyden önce taşıdıkları eserlerin insanlığın ortak mirası olduğunu bilerek hareket etmesi, bu konuda her türlü güvenlik tedbirini alması gerekir. Programlamanın oldukça ciddi ve sağlıklı yapılması gerekir. Sanat eseri taşımacılığında uluslararası normlara muhakkak uymaları gerekir. Tüm organizasyondaki bir ihmal, geri dönüşü olmayan birçok soruna neden olabilir.
 
İstanbul Arkeoloji Müzesi 2013 yılında hangi etkinliklere ev sahipliği yaptı? 2014 için gündeminizde hangi büyük organizasyonlar var?
 
Güçlendirme, restorasyon ve teşhir yenileme çalışmaları nedeniyle 2013’te iki önemli sergi gerçekleştirebildik. Marmaray Projesi’nde çıkan eserlerin yer aldığı  “Saklı Limanlardan Hikayeler, Yenikapı’nın Batıkları” adlı sergi ve “Ravenna Mozaikleri” sergisidir. 2014 yılı için ise öncelikli hedefimiz, müzemizin %50’lik bölümünün ziyarete açılması. Bu da lojistik açıdan baktığımızda hem ağır eserler hem de oldukça hassas olan vitrin içi küçük eserlerimizin hareketi demek. Sonrasında tekrar müzemizin geri kalan bölümünün restorasyon çalışmasının sürdürülmesi planlanmaktadır. Müzemizdeki koleksiyonlarından oluşan sergi projelerimiz var. Yurtdışından gelen teklifler de var, bunların ön çalışmalarını sürdürüyoruz. 
 
 
SİDAMARA LAHDİ İÇİN DEMİRYOLU KULLANILDI! 
 
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki en ağır eserin Sidamara Lahdi olduğunu belirten Zeynep Sevim Kızıltan şunları anlatıyor: “Sidamara Lahdi, Konya Ereğlisi-Karaman yolu üzerinde, eski adı Sidamara olan Ambar köyünde bulunmuştur. MS 3. yüzyıla ait olan lahdin kapağında ve dört yanında kabartma heykeller bulunmakta. 27 tonluk ağırlığa sahip olan bu eser, 1900'de bulunmuş ve Osman Hamdi Bey tarafından İstanbul'a getirtilmiştir. Bir takım kaynaklara göre; mandalarla Konya demiryoluna kadar getirilen eser, yerleştirilebilecek vagon bulunamayınca bir lokomotifin bazı bölümleri sökülerek ve çatısına uygun bir tertibat kurularak İstanbul’a getirilmiştir. Eser müzenin duvar kısmı örülmeden önce sergilenecek alana yerleştirilmiş ve daha sonra müzenin cephesi yapılmıştır.”
 
 
DÜNYACA ÜNLÜ İSKENDER LAHDİ NASIL TAŞINDI?  
 
Zeynep Sevim Kızıltan, Arkeoloji Müzesi’nin inşaatına Lübnan’dan İstanbul’a getirilen İskender Lahdi ile karar verildiğini belirterek şunları aktarıyor: “Osman Hamdi Bey müze müdürlüğüne atandıktan sonra Nemrud Dağı, Myrina, Kyme, diğer Aiolia Nekropolleri'nde ve Lagina Hekate Tapınağı'nda kazılar yapmış ve buradan gelen eserleri müzede toplamıştır. O dönemde Osmanlı İmparatorluk sınırları içinde olan Lübnan'da bulunan Sayda'da açılan bir kuyudan bazı eserler bulunur ve imparatorluğa bildirilir. Bunu üzerine Osman Hamdi Bey bir ekip kurarak Lübnan’a gider ve Sayda kazalarını gerçekleştirir. Bu kazılar sonunda dünyaca ünlü İskender Lahdi başta olmak üzere, Ağlayan Kadınlar Lahdi, Likya Lahdi, Tabnit Lahdi gibi pek çok lahit bulunur. Bu lahitler mezar odasından bir takım düzenekler kurularak insan gücüyle önce gün ışığına çıkartılır. Buradan Lübnan Limanı’na nakledilir ve gemilerle İstanbul Limanı’na taşınır. Limandan da o günün teknolojileri kullanarak müzeye nakledilir. O günkü şartlarla bu lahitler Çinili Köşk’e çıkartılıp sergilenemediği için yeni bir müze binası ihtiyacı doğar. Osman Hamdi Bey'in isteği üzerine Çinili Köşk'ün karşısına dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından Arkeoloji Müzesi inşa edilir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 



SEKTÖRLER VE LOJİSTİK

  • Otomotiv
  • Enerji
  • Gıda
  • Akaryakıt
  • Tekstil
  • Kimya
  • İnşaat
  • Lastik
  • İhracat